4.30.2010

Takım için , Elano için { Resim Analiz }




Transfer dönemlerini çok severiz. Hele bizim Haldun Üstünel varken sevmemek mümkün değil gerçekten. Ligin bitmesine daha uzun zaman olabilir fakat eminim bizim transfer komitesi ve hocalarımız (Frank ve Johann) sene başından beridir alacaklarını ve takıma lazım olan mevkiileri tartışıyorlardır. Hatta alacağımızı düşündüğümüz isimler izleniyordur bile. Peki bu alacağımız isim nasıl birisi olmalı, hangi mevkiiye olmalı ?

Yattara Geri Geliyor !





Futbolun ve sporun güzel yanlarından biri iyi sporculardır. Bazı futbolcular vardır olağanüstü yetenekleri vardır. İzlemek keyif verir. Türkiye'de de var bir iki tane böyle oyuncu..

Biri Keita. Keita'yı izlerken şahsen büyük keyif alıyorum. Bir iki hareketten sonra ne yapacağını merak ediyorum. Tüm stad top ona geldiğinde ayağa kalkıp heyecanlanıyor. Bu da teknik ve dar alanda etkili olmakla alakalı bi durum. Keita gibi bir futbolcu daha var...

İbrahima Yattara. Standard Liege ile hazırlık maçında sakatlanmıştı. O gün bugündür adını unuttuk neredeyse. Fakat Trabzonspor sabretti , bekledi ve Yattara geri dönüyor. O da Keita gibi çok teknik bir iki hareketten sonrasını merak ettiren bir futbolcu. Trabzon şehrinin çok sevdiği bir oyuncu. Ankaragücü maçı kadrosuna almış Şenol hoca. Artık seyir zevki veren Keita'dan sonra bir oyuncu daha olacak son haftalarda ve kalırlarsa seneye de. Açıkçası ikisini karşılıklı bir maçta izlemek de hoş bir deneyim olur. Umarım ikisi de Türkiye'de futbol yaşantılarını sürdürür.

Futbol sizinle güzel.

Deplasman Golü Saçmalığı !



Uefa'da ve Şampiyonlar Liginde hatta yerel liglerin çoğunda uygulanan bu kuralın artık kalkması gerektiğini düşünüyorum. Eğer ki futbolda gol ve seyir zevkini artırmak istiyorsanız böyle saçma kurallara son verebilmeniz gerekli. Michel Platini çok cesur bir başkan. Yaptıkları bugüne kadar bunu açıkça ortaya seriyor. Eğer o bu adımı atarsa gerisi de çok rahat gelecektir.

Neden kalkmalı bugünden örnekle açayım. Liverpool - Atletico Madrid eşleşmesinin ilk maçını 1-0 Atletico kazandı. İkinci maçta Liverpool evinde 2-1 galip geldi. Şimdi Atletico'nun buradaki üstünlüğü nedir ? Deplasmanda gol atmanın bu kadar önemi olabilir mi ? Bence olmamalı. Yani düşünün bi ilk maçı 0-0 biten bir eşleşmenin ikinci maçında 1-1 beraberlik sonucunda bir tur atlayan taraf oluyor. 0-0 ve 1-1 ne üstünlük var toplamda ?

Seyir keyfimize bişeyler katmak istiyorsanız kaldırın gitsin bu kuralı. Maç içinde umutsuzluğa kapılan takımlar oldukça ,ki bu sistem bunu artırıyor, seyir zevki azalıyor. Görmemek imkansız.

4.28.2010

Mat !



Resimde görüyoruz. Tam 8 kişi savunmada + kaleci. Bir tek yanılmıyorsam Eto'o ilerde. Hakikaten harikulade defans , müthiş zafer.

ve Mourinho... Çok büyük hoca olduğunu bu maçta göstermiştir. Guardiola 5 kupa da aldıysa bi sezonda karşısına İnter'in çıkmadığına şükretmeli. Tam anlamıyla Barcelona'yı aciz ettiler. Tamamen durdurdular. 100 bin seyircinin müthiş desteğiyle Barcelona adeta kilitlendi. Vakit geçtikçe Barca umudunu yitiriyordu ki Pique kızdı ve "Pique'rim haa!" dedi ve golü attı.Bu gol yetti mi, hayır. Kalan dakikalarda daha da dirildi Barca. Bojan ile bir gol de buldu ama olmadı, sayılmadı. Bence buz gibi goldü. Kol yapışıktı vücuda. Neyse İnter turu geçmeyi başardı. Bence tamamen hakederek...

Guardiola neden Mourinho'dan daha iyi bu maçta gördük. 0-0 giden maçta en önemli kozu olan İbrahimovic'i çıkarıp , Bojan'ı aldı. Busquets de çıkınca takımın boy ortalaması düştü , Lucio defansta çok rahat kaldı. Nitekim golü de en uzun boylu oyuncu attı. :)

Hikmet Karaman maç sırasında söyledi. Bugün Mourinho nasıl 4-4-1-1 oynanır gösterdi diye. Hakikaten katılmamak mümkün değil. Hatta 4-4-1'e döndü 10 kişi kaldıktan sonra. Milito , Eto'o , Lucio kusursuz oynayanlardı. Son şampiyon gitti gümbürtüye.

Mourinho'nun maç sonu sevinci de mükemmeldi. Ben tek'im ve bir numarayım dercesine parmağını kaldırdı. Bence de öylesin Jose !

4.26.2010

Gece Sonu Resimleri #2



Neeskens ve Hiddink'in Avustralya günleri...



+ Farklı adamdı Collina. Özledik ha... :)



Nartallo Osvaldo. Türkiye'ye gelen ilk Arjantinli. Beşiktaş'a gelmişti zamanında. Daha sonra Petrol Ofisi'ne oradan da Granada'ya gitti.

4.25.2010

Sıçtı Cafer bez getir...



Dakikalar önce Turkcell Super Lig'in şahsen 31 hafta boyunca en güzel maçı sona ermiştir. Müthiş bir maçtı. Ne Barca-Real ne de farklı bir maç bu maçı izlememe sebep olamaz. İki takımda müthiş istekli , aklı başında oyun oynadı. Mükemmel mücadele etti Galatasaray ama futbol şansı yoktu.(iki takımda da).

Galatasaray'da iyi oynayan isimler , Mehmet Topal , Baros , Keita gibi isimler vardı. Giovani de yine çok istekliydi. Ayrı bir parantez açılacak adam Aykut. Leo Franco'dan aldığı kaleyi en azından sezon sonuna kadar bırakmayacak gibi gözüküyor. Aynen devam Aykut. Kötü isimlerden Caner Erkin , biraz orta çalışsın lütfen. Sabri'nin gençliğini görüyoruz. Her pozisyonda ya rakibin içinden topu geçirmeye çalışıyor yada dağlara taşlara. Bonservisinin alınması için ben bir sebep görmüyorum. Takım genel olarak bugün çok iyi oynadı onu da belirtmek de yarar var. Hakkaten ben ışık gördüm bugün tünelin ucunda ilk kez bu kadar net.

ve Bugün ki maçtan sonra şampiyonluk şansı da bitti , Şampiyonlar Ligi de mucizeye kaldı. Kalan 3 maç var Bursa iki maç oynayacak. O iki maçı da kaybetmesi biraz zor bu noktaya kadar gelmişken... Seneye Seyrantepe'de Avrupa Ligi maçları izleyeceğiz.

Eveeeet gelelim hakem beye. Bünyamin Gezer bence çok çok çok kötü yönetti. Yani mükemmel giden bir maça resmen baltaladı ve maçın içine sıçtı. Evet açık açık sahanın orta yerine sıçtı. Zapo ve Neill'in atılması hataydı. Atıldıktan sonra da zaten eski havası kalmadı maçın duruldu iki takım. Son değişiklikler kurban oldu. Faullerin bazıları çok yanlış , hatalı. Helal olsun Bünyamin Gezer. Zaten bu maça atanması ayrı bir skandal. İlk yarıda Kadıköy'de başladığı oyunu bugün Ali Sami Yen'de bitirdi. Hadi seneye ki ilk büyük maça verin Bünyağğmin'i...

Son olarak Gökmen Özdenak'a bişey söyleyeyim. Hani şuan diyor ya neden gol atmadılar Bursa'ya futbolcular diye. Diyelim ki kasten olsun 0-0 mı kalır yatış yapar. Kalk git gözünü seveyim ya... Kötü bir laf çıkacak ağzımdan.

4.24.2010

Güle Güle Denizli !



Ligin en alışılmış takımlarındandı Denizlispor. Yıllardır ligde devamlılığı vardı. Şehir olarak gelişmiş bir kentin takımıydı. Gelişmiş dediğim insanı gelişmiş bir memleket...

Stadı da çok güzeldi. Özellikle zeminiyle , taraftarıyla hep diğer Anadolu takımlarına örnek teşkil etmiştir. Galatasaray için Denizli çok önemlidir. Fenerbahçe için de öyle ama Fenerbahçe'nin anıları biraz kötü. Malum bir şampiyonluğu Denizli yüzünden Galatasaray'a vermişti son maçta. Bu yüzden bana göre onurluca, şereflice ligde savaştılar yıllardır. Peki bu sene niye düştü ?



Cevap çok açık ve net. Denizlispor başkanı Ali İpek. Bir kulüp bu kadar kötü yönetilebilir. Sezona Kocaelispor'un direnişçi hocası Erhan Altın ile başladılar. Bence iyi bir seçimdi ama bir türlü o baskıyı kaldırmadılar hoca üzerinden. Sabretmediler ve gönderildi 3. haftada... Yerine dön dolaş sisteminin altın hocası Nurullah Sağlam getirildi. O da olmadı. Soyunma odasına inip küfür etmiş Ali İpek bey. Görevi bıraktı Nurullah Sağlam da... En son da Hakan Kutlu geldi. O da ikinci yarı hakikaten çok kaliteli top oynattı. Ben hatırlamıyorum ikinci yarıda Denizlispor'un hiç oynamadan kaybettiği bir maç. Beşiktaş'ı da , Galatasaray'ı da , Fener'i de zorladılar. İçerde , dışarda maç kazandılar ama son çırpınışlar kâr etmedi.

Denizlispor'un iyi yönetilmesi gerekli. Şehir sahip çıkıp alternatif adamlar çıkarmalı. Yoksa bir arpa boyu yol alınamaz.

Denizlispor'a BankAsya'da başarılar...

4.23.2010

Vay Canına !



Bir söz vardır ya " her iyiliğin içinde bir kötülük , her kötülüğün içindew bir iyilik vardır " diye... Aynen o duruma geldik. Türk hakemliği çökerken , Cüneyt Çakır inanılmaz bir yükseliş göstermekte.


UEFA , Fulham - Hamburg UEFA Yarı Final Rövanş maçına Cüneyt Çakır'ı atadı. Göğsümüz kabarıyor böyle alışık olmadığımız haberleri duyunca ama Cüneyt Çakır bunlara bizi alıştırdı açıkçası. Öte yandan hafta sonu Kasımpaşa-F.bahçe maçındaki performansı da bir hayli ilgi çekecek gibi duruyor.

Peki Türk hakemliği ilerliyor mu , geriliyor mu ? Biz bile bilmiyor ve anlamıyoruz.

Bu arada maç 29 Nisan saat 22.00'da İngiltere'de oynanacak. Umarım Kurtlar Vadisi değil de bu maçı izleriz.

4.22.2010

Yeterİstanbul !



Dünya zirvesi yapılmıştı geçen yıl. Orada bir direniş vardı. "Direnİstanbul" parolasıyla.. Şimdi de bir direnişi biz mi başlatsak ne ? Bizim parolamız da "Yeterİstanbul" .

12 milyon kişi yaşıyor İstanbul'da. Türkiye'nin en kalabalık şehri. Fakat Türkiye 72 milyonluk bir şehir. 60 milyon kişi Anadolu'nun farklı yerlerinde yaşıyor. Bende Ege bölgesinde oturuyorum. Şimdi bakalım bi İstanbul'da neler oluyor ?

Türkiye Kupası Finali ( Genelde )
TFF Türkiye Kupası Finali
Formula 1 Yarışları ve Motor Yarışları
EuroLeague Final Four ( 2013'te İstanbul'da olacak gibi gözüküyor)
Ralli ( bu sene)

Şimdilik bu kadar geldi aklıma. Kesinlikle daha vardır. Bunlar çoğu insanın gitmek istediği müsabakalar , yarışmalar. Trabzon-F.Bahçe maçı Urfa'da diye tepki de gösterildi. Ayıptır. Sanki dünya sadece İstanbul'da dönüyor.



Şimdi de her sene Antalya-Kemer'de düzenlenen bu sene 2010 Kültür Başkenti olması sebebiyle İstanbul'a alınan Dünya Ralli Şampiyonası'nı, devamlı olarak İstanbul'a alınacağı söyleniyor. Hani bu kadar kalabalık ve zor yürüyen bir şehiri daha da zora sokuyorlar hem de Antalya gibi bir Anadolu şehrinden uzaklaştırıyorlar. Bence artık İstanbullu da sıkıldı. Artık bu döngüyü kırmak gerek. Anadolu'da bu Rallileri görmeyen , futbolcu görmeyen , Basketbol maçı izlemeyen bir sürü insan var. FIA'da Istanbul'u istiyor ama Kemer'de de olmasında bir sakınca yok. Kalkıp organizasyonu alacak değiller. Uygun değil İstanbul'a. Bırakın artık bu lanet döngüyü de Anadolu sporla tanışsın. İstanbul'da önem verilen tesislerin %10'unu Anadolu'ya da gösterin. Bırakın İstanbul düşlerimizde kalsın.

Yeterİstanbul , yeter bilader.

4.21.2010

Mehmet Topal Valencia ile anlaştı !



Evet yaklaşık 3.5 sene önce Çanakkale Dardanelspor'dan alınmıştı. Yanılmıyorsam İnamoto ile birlikte gelmişti. O zaman büyük bir ön libero sıkıntımız vardı. Şampiyonlar Ligi'ne yönelik mi alındı bilmiyoruz ama çok iyi bir transfer olduğunu o zaman anlamasak da şimdi anlıyoruz. En büyük artısı ayaklarının uzun olması ve top kazanmayı rahat yapabilmesi. Zaten lakabı da Örümcek adam. İlk senesinde Liverpool Şampiyonlar Ligi maçına çıkmıştı. Gerets cesur bir karar verip sahaya sürmüştü Anfield Road'da. Gerets'in de en iyi özelliği cesur olmasıydı zaten. Bir nevi Gerets'in bence Galatasaray'a ve Türk futboluna armağanıdır. Keşke Özgürcan'ı da böyle görebilseydik...

Euro 2008 kadrosuna alındı daha sonra. Fatih Terim'in tuttuğu oyunculardan biriydi fakat omzundan sakatlık geçirmesi her futbolcu gibi Mehmet için de büyük sorun teşkil etti. Bir omuz sakatlığı futboldaki en zor sakatlıktır. Gökhan Zan'ı görüyoruz. Mehmet Topal da bunun sıkıntısını çok yaşadı. Umarım Valencia'da ve kalan futbol hayatında yaşamaz.

Sonuç olarak Mehmet Topal , Barış ve Sarp'tan kat kat iyi bir ön libero. Doğru mu yapıldı Valencia'ya satılarak onu zamanla göreceğiz. Fakat takım başında Rijkaard varken ve onun kararı doğrultusunda olduysa biz bişey diyemeyiz. Barış ve Mustafa Sarp da bence yollanmalı. İkisi de Rijkaard'ın istediği tipte orta sahalar değil. Zaten hep söylerim Topal'ın yedeği olabilir bu iki futbolcu da...

4 yıllık ön protokol imzaladığı söyleniyor. Tekrar hayırlı olsun Spiderman... :)

1 değil , 2 değil...




Bu sabah antrenmanında Caner - Arda kavgası yaşandı. Çok çirkin görüntüler vardı. Caner'in dudağı kanadı. Neill'den anlaşılana göre yumruklaşma olduğunu anladık. Neden bu noktaya geldi Arda ? Suç kimde ?

Suç basın ve yönetimde. Kaptan olmasına ne gerek vardı Arda'nın ? Arda'yı bu yaşta kaptan yaparak büyük yükler yüklediniz. Her maçta kurtarıcı olarak Arda'yı bekledik. Kaptan aşağı , kaptan yukarı. Kaptanlık zor iştir. Mahalle maçlarında yapardım bende tabii daha kolaydı. :)

Basın.. Ah o basın. Arda'nın ceketinden , ayakkabısından , paçasından , tişörtünden çekiştire çekiştire sündürdüler. Bir erkeğin sevgilisinin olmasından ve ona sürpriz yapmasından daha doğal ne olabilir ? Gay mı olsaydı ? Ayıptır yahu...



Yine de bugünkü kavganın gelişine kadar ki sebepler ne kadar çok olursa olsun Arda hatalıdır. Sen bu takımın kaptanısın. Şöyle bir bak gelmiş geçmiş kaptanlara hangisi kavga edip başka bir futbolcuyu dövmüş. Hangi Avrupalı futbolcu deplasmanda karşı takım oyuncusuyla kavga etmiş ? Yabancı oyuncuların şaşkınlığı ortada. Avrupa çok farklı.Bunlar yakışmıyor Arda'ya. Bülent Korkmaz'lardan , Hakan Şükür'lerden alınan bu pazuband böyle şeyleri haketmiyor. Bence Arda kalan 4 maçta kaptan olarak çıkmamalı. Birinci Kaptan Ayhan , ikinci kaptan Sabri olmalı. Sezon sonunda da gidecek mi , kalacak mı Rijkaard karar verecek. Bana kalırsa Arda'nın kaptanlık yapamayacağı 20 Nisan 2010 sabahı apaçık ve net bir şekilde ortaya çıkmıştır.

4.18.2010

Gol Krallığındaki Yabancı İşgali !



Ligde son 4 haftaya girerken Gol Krallığında da yarış sürüyor. İlk 10'da Bursaspor'dan hiç oyuncu yer almaması dikkat çekici. Bu sezon gol sayıları diğerlerine oranla yüksek olan Fenerbahçe ve Galatasaray'dan ikişer oyuncu var. Gelin bir bakalım sıralamaya.

-Ariza Makukula - Kayserispor - 19
-Julio Cesar - G.Antep - 12
-Bobo Rogerio - Beşiktaş - 11
-Milan Baros - Galatasaray - 10
-Mustafa Pektemek - G.Birliği - 10
-Umut Bulut - Trabzon - 10
-Alex de Souza - Fenerbahçe - 10 *
-Andre Moritz - Kasımpaşa - 9
-Daniel Guiza - Fenerbahçe - 9
-Harry Kewell - Galatasaray - 9.


Kısa bir değerlendirme yaparsak , Makukula'nın Kayseri'ye gelmesi büyük bir transferdi hakikaten. Makukula şu anki haliyle üç büyüklerde oynayacak kapasitede. Julio Cesar'ın bu kadar çok gol atması da çok şut atmasına bağlı olsa gerek. Listede büyük bir yabancı işgali var. İlk 10'da sadece iki Türk var. Umut ve Mustafa Pektemek. Euro 2012 yolunda anlaşılan o ki lejyonerlerimize güveneceğiz. Türkiye'de santrafor yetişmemesi çok hazin bir durum. Kaybolan Batuhan bunu çözebilir ama şans verilmiyor maalesef. Milan Baros da sakatlıktan yeni çıkmasına rağmen iki maçta 4 gol attı. Eğer formda oyunu sürerse bir ihtimal Makukula'yı yakalayabilir ama zor bir ihtimal. Son olarak lider Bursaspor'dan Ozan İpek 8 golle takip ediyor listeyi.

* Alex'in Beşiktaş maçında attığı golü ekledim.

Kayıp Zamanın Peşinde { Atilla Çelik Röportajı}



Sofistike Sportive (SS): Öncelikle röportaj teklifimi kabul ettiğin için çok teşekkürler. GSCimbom'dan beri çok saygı duyduğum bir abimsin. Kısıtlı zamanını ayırıp cevapladığın için teşekkür ederim. Galatasaray'dan başlayalım. Ligin bitimine az bir zaman kaldı. Galatasaray'ın şampiyonluk şansı var mı ?

Atilla Çelik (AÇ): Rica ederim Meriççiğim. Ne demek, asıl ben teşekkür ederim verdiğin özel değer ve sevgin için.

Galatasaray bilindiği gibi son haftalarda beklenmedik puanlar kaybederek şampiyonluk şansını bayağı zora soktu. Keskin virajları maalesef yara alarak dönebildi. Sağlıklı çıkamadı. Matematiksel olarak baktığımızda Galatasaray’ın tabii ki şampiyonluk şansı hâlâ var. Ama burada asıl önemli olan Galatasaray kalan beş maçını kayıpsız geçebilecek mi? Eğer şampiyonluk kelimesini ağzımıza almak istiyorsak beşte beşlik bir başarı oranı tutturmak gerekiyor ki, ondan sonra bakalım, rakipler puan kaybediyor mu etmiyor mu?

Bursaspor’un Gaziantepspor’u mağlup etmesiyle şampiyonluk şansı iyice azaldı bana göre. Bursaspor’un oynayacağı üç maç daha kaldı. 33. hafta Ankaraspor maçını bay geçiyorlar. Ama bu üç maçtan beş puan kaybedemezler mi? Neden kaybetmesinler? Sırasıyla Galatasaray, Kayserispor ve Beşiktaş ile oynayacaklar. Ligin çok güçlü ekipleri bunlar. Eğer 31. hafta Galatasaray Bursaspor’u iki farklı mağlup ederse ve Bursaspor kalan tek maçında berabere kalırsa, Galatasaray da beşte beş yaparsa Bursaspor Galatasaray’ın altında kalabilir puan eşitliği durumunda. Ama dediğim gibi bunun için Galatasaray’ın beşte beş yapması aslolan şey. Galatasaray’ın işin çok ama çok zor. En azından Şampiyonlar Ligi treni kaçırılmamalı. Eğer Baros ve Kewell’dan uzun süre mahrum kalınmasaydı şu an Galatasaray’ın güle oynaya kazanacağı şampiyonluğu konuşuyor olurduk.

SS: Şampiyonluktan öte bir de Rijkaard mevzusu var. Bir ekol, bir devrim mi Rijkaard?


AÇ: Rijkaard’ın bir ekol olduğunu görmemek imkansız olur tabii ki. Sonuçta Hollanda ekolünden gelen, yıllardır Hollanda – İtalya ekolü üzerine odaklanmış futbol oynayan ve Barcelona’daki mevcut yapıyı hamleleriyle bir üst dereceye çıkarmış bir isimden bahsediyoruz. Normal şartlar altında Rijkaard’ın Galatasaray’a şu meşhur 1980 yılı sonları Milan’ının bir yapısını monte etmek istediğini düşünüyorum. O zamanın Milan’ı sürekli atağı, hücumu düşünen ama aynı zamanda taş gibi defans yapan bir takımdı. Zamanın en iyi Real Madridlerinden birini o dönemde 5-0 mağlup ettiklerini hatırlıyorum.

Rijkaard bir devrim mi sorusuna verilecek yanıt ise o kadar kolay değil. Devrimin gerçekleşip gerçekleşmeyeceği önemli olan şeydir. Ona bakarsak Skibbe ismi de bir nebze devrim sayılırdı. Çünkü Skibbe’ye kadar Galatasaray kaos futbolunu başarıyla uygulayan bir takımdı ve Skibbe tamamen farklı bir futbol düşüncesine sahip olan, ayağa pas, akıl futbolu üzerine odaklı bir hocaydı. Maalesef bunun nimetlerinden yararlanamadık.

Rijkaard da keza aslında söz konusu futbol dilinin bir uzantısı. Ama devrim olup olmamasını görebilmek için Rijkaard tek başına yeterli değil. Yönetiminden taraftarına, takımın zihinsel anlayışından altyapının dönüşümüne kadar bir çok noktanın Rijkaard bilgisi ölçüsünde ve aynı zihinsel düşüncenin paralelinde revize edilmesi lazımdır. Eğer siz onca revizyonu sağlamazsanız, sadece oyuncu alıp Rijkaard’ın eline verip bundan bir helva yapmasını isterseniz bu devrim falan olmaz. İlgili takım başarılı olsa bile bu başarı durumu geçiciliğe mahkumdur. Önemli olan bir çok alanda Rijkaard doğrularını uygulayabilmek. Teknik direktör kısmı devrim olayının tek parçası. Yönetim anlayışı, altyapı zihniyeti, sistem kurma samimiyeti gibi konularda devrime gidilmeden teknik direktörünüzün tek başına devrim olabilmesi mümkün değildir. Bir futbol takımına dair her şey bir bütün halinde bu yöne çekilmeli.

SS: Skibbe döneminde daha iyi top oynuyorduk deniliyor. Skibbe ile Rijkaard karşılaştırması doğru mu?

AÇ: Neden yalan söyleyeyim. Skibbe dönemi Galatasaray’ı bana daha fazla zevk veriyordu. Rijkaard dönemi Galatasaray’ının sezon başlangıcındaki performansı biraz daha yukarı çıksaydı ve belli bir istikrar tutturulabilseydi Skibbe dönemi futbolundan daha iyi olduğunu söyleyebilirdik. Ama maalesef bir çok dinamik yüzünden bu mümkün olmadı. Ama bu şu anlama gelmesin. Skibbe ve Rijkaard karşılaştırılamazlar. Karşılaştırmak da doğru değil. Geçen yıl ve bu yılki dinamikler, sakatlıklar çok belirleyici.

Öte yandan Rijkaard, Skibbe’ye nazaran çok daha şanslı. Aslında dikkat edin, Skibbe kendisine yapılan yanlışlar, üvey evlat muamelesi görüşü, taraftarlar tarafından kendisine sabredilmemesi ve hatta bazılarınca adamdan sayılmaması gibi nedenlerden dolayı Rijkaard’a nazaran çok feci şanssızdı. Kredisi bile yoktu. Rijkaard’a ise sonsuz bir kredi tanındı. Seyirci Rijkaard’ı hep bağrına bastı. Yönetim Rijkaard’a üvey evlat muamelesi çekmedi. Ayrıca hem Rijkaard hem de Skibbe döneminde yaşanan kritik sakatlıklar ve bu sakatlıkların takımın asıl çarklarını bozacak hüviyette olması gibi etkenler işlerini verimli yapabilmelerini çok engelledi. Ama eğer ki bir kıyas konulsaydı, Skibbe Rijkaard’a nazaran çok şanssızdı, çok daha zorluklar içindeydi ve ona rağmen onca zorluk içinde güzel futbol oynamasını da bilmişti. Bu dikkat edilmesi gereken bir husus.

SS: Geldiğinden bu yana bir türlü beklenen patlamayı yapamayan Elano için ne diyeceksin? Elano'nun sorunu arkasında oynayanlar mıdır?

AÇ: Bazı kişilere göre Elano topçu bile değil! Galatasaray’a hiçbir faydası olmayacaktır! Ama gerçek o değil. Elano normalde çok akıllı bir futbolcu ve Galatasaray futbol takımının en iyi pas yapan oyuncusu. Elano’nun gerekli patlamayı yapamamasının bir çok nedeni var. Öncelikle asıl Elano potansiyelini sergileyebileceği aynı düzeyde oyuncularla yan yana olamadığını ve aynı zekadaki oyuncularla desteklenmediğini düşünüyorum. Bir de Galatasaray futbol takımının bütünsel aklı ile Elano aklı bir türlü uyumlaştırılamadı. Ayrıca Elano normal şartlar altında forvet arkası gibi bir bölgede daha hücumcu bir anlayışla daha faydalı olabilecekken, Galatasaray orta sahasının ve defansının pas yapabilme özrü nedeniyle geriye, ön libero bölgesine mahkum ediliyor. Mahkum ediliyor ki takım geriden pas yapabilsin. Ama böyle olunca Elano çok etkisizmiş gibi görülüyor. Seneye Lucas Neill’in yanına çok iyi pas yapan bir stoper ve Elano’yu destekleyecek iki üst düzey zekalı orta saha oyuncusunun Elano’nun asıl özelliğini açığa çıkaracağını düşünüyorum.

SS: Son yapılan protesto için blogunda yazı yazmıştın. Kısaca bu röportajda da özet geçer misin?

AÇ: Öncelikle taraftarların tabii ki protesto hakları mevcuttur ama protestonun bir adabı vardır. Protestonun asıl amacı takımı ateşlemek ve kendine getirmek olmalıdır. Bu bağlamda ilk 5 dakikada sessizlik uygulaması doğruydu. Ama bunu abartırsanız, belden aşağıya vurursanız, takımınız gol atarken bile umursamazsanız, re re re ra ra ra gibi Galatasaray marşı olmuş bir tezahüratı okuyan taraftarlara yuh çekerseniz buna protesto değil, olsa olsa terbiyesizlik, akılsızlık ve döneklik denir. Daha 1-2 ay önce bağrına bastığın bir oyuncuyu affedersin itin kıçına sokarsan bu dönekliktir. Aşırı yapılan her şey zararlıdır ve o gün bir kısım Galatasaray taraftarı maalesef zararlı olmuştur. Aslında İzmirli Galatasaraylıları top yekun Ali Sami Yen’e almak lazım. Kendilerini Ali Sami Yen stadının sahibi gibi görenlerin İzmirli Galatasaraylı taraftarları izleyip taraftarlık nasıl olurmuş görmelerini isterdim.

SS: Ahmet Çakar kesimi var basında, Rijkaard'ın hoca olmadığını düşünen. Onları yolda görsen ne demek isterdin?


AÇ: Hollanda’nın köpekleri bile güler onlara, bunlar ne diyor ve hangi melodiden, şiveden havlıyorlar diye. Onları yolda görseydim “sıçacak kenefiniz bile yok,” derdim kısaca. :)



SS: Yeter bu kadar futbol ve Galatasaray. Biraz bloglardan bahsedelim. Ne zamandır açık Kayıp Zamanın Peşinde isimli blogun? ( http://kayipzamaninpesinde.blogspot.com/ ) Aklına nereden geldi böyle bir şey? Nasıl yaklaşıyorsun bloguna?

AÇ: Blogumu 19 Haziran 2009’da açtım. 10 ay olmuş topu topu. Aslında daha önceden de bir bloga sahiptim ama daha çok şahsi bir günlük tadındaydı. Silmiştim onu. Bu blogu açmam daha çok Sportif Cümleler’den Burak Eren’in zorlamasıya olmuştur. Sürekli neden bir blog açmadığımı sorar dururdu. En sonunda onun da zorlamalarıyla aklıma yatmaya başladı. Aklıma bir şeyler geldikçe yazarım; müzik, edebiyat, sinema, futbol, felsefe, tarih, psikolojik yazılar derken ne varsa her şeyi boca edebilirim, neden kendimi bu zevkten mahrum bırakayım ki diyerek açmıştım.

İnsanlar daha çok futbol okumayı seviyorlar. Ben ise bir çok şeyden bahsetmek istiyorum. Hal böyle olunca salt futbol blogları kadar yoğun takip edilmiyorum. Bir de çok yoğun bir iş hayatım olduğu için bir şeyleri uzun uzun araştırmak bana göre değil. Bu şartlarda zor yani. Avrupa futbolu hakkında çok bilgim olsa bile zaman kaybı olacağını düşündüğümden Galatasaray harici yazmıyorum. Aslında ne yazmak istiyorsam onu yazıyorum. İçimden gelenleri yazıyorum. Duygular ve hislerimi. Araştırmakla, bir yerlere bakmakla hiç kasamam. Bir his gelir, yazının uzunluğuna göre 10-20-30 dakika yazar, çat diye yollarım. Anlık his patlamaları diyelim. Bazı yazılarım da zaten arşivimde mevcut olan yazılardır.

SS: Sıkı bir Rock ve Metal dinleyicisisin. Biraz bahseder misin bundan? Hangi şarkılar seni bitirir mesela :)

AÇ: 18-19 yıldır bu müziği dinliyorum. Yaşım o kadar ilerlemesine rağmen hâlâ ilk günkü heyecanla en sert Metal eserlerini ninniymişçesine hissederek dinliyorum. Hayatımın en büyük lezzetlerinden biri bu müzik. Eğer tam şu zamanda ve yıllardır kendime has bir hayal gücü, geniş ve farklı bakış açılarım, sorgulayıcı yönlerim mevcutsa bunda dinlediğim müziğin de büyük payı var, hiç durmaksızın sürekli okuduğum kitaplarla beraber. Bu müzik bana sürekli olumlu hisler kazandırıyor. Büyük bir enerji, mutluluk, adrenalin veriyor. Bir şeyleri sorgulatıyor.

Beni bitiren çok şarkı var. Hangi birini sayayım ki? Death Metal, Progressive Metal eserlerini son dönemde daha yoğun takip ediyorum. Nelerin beni deli ettiği profilimde yazıyor. :p Hem beni delirten parçaları zamanı gelince blogumda hep paylaşıyorum. :)

SS: Özel bir soru olacak ama evlenmeyi düşünüyor musun?

AÇ: Bu soru bana sık sık soruluyor. Açık ve net cevaplayayım. Hayır! Düşünmüyorum. Ne zaman düşünürüm? Onu da bilmiyorum. Olayın doğru insan meselesiyle asla alakası yok. Sadece uzun zamandır yaşadığım hayat, rahatıma düşkünlüğüm, bazı ailevi meseleler ve kendi özel meselelerim nedeniyle düşünmüyorum.

SS: Yaşamındaki hedefin nedir ? Yani neyi yaptığında "tamam artık" diyeceksin?

AÇ: Yaşamımdaki hedefim öncelikle mutlu ve huzurlu yaşamak. Bundan ötesi ayrıntı. Ölene kadar tamam diyebileceğimiz bir lükse sahip değiliz. Ama tam şu anda yolumuzda yürürken geleceği inşa etmeyi ve temeli sağlam tutmayı da es geçmemeliyiz. Kısacası geleceği garanti altına almayı düşünmek çok çok önemli.

SS: Bizim blogu nasıl buldun? Birkaç kısa değerlendirme alırsak mutlu olacağım.

AÇ: Öncelikle bir eleştiride bulunmam lazım. Tabii bu tamamen sizin iyiliğiniz için. Bir blogun mottosu ve bu mottoya uymak çok önemli. Eğer blogun ismi Sofistike Sportive ise ve Sporun azımsanmayacak olan güzel tarafına değinmek adına yola koyuluyorsanız bir çok çalışmanızın bu bağlamda şekillenmesi gerekir. Buna dair ince nüansları yakalamak çok önemli.

Daha yolun başında sayılırsınız. Zamanla deneyim kazandıkça buna uygun yazıları da yayınlayacaksınızdır. Yazılarını güncelledikçe sürekli bakıyorum neler yazdığına. Yazı arşivini genişlettikçe ve blogunuzu insanlara haber ettikçe, daha fazla takip edildikçe daha fazla yazma şevkiyle dolacaksınızdır. Onlarca spor blogu var ve bu bağlamda bilgiyi, güncel konuları iyi seçmek çok önemli. Bir farklılık oturtmak çok önemli. Asıl odaklanmanız gereken konu bu olsun bence. Eğer ki bu anlamda bir hedefiniz varsa.

SS: Son olarak bu röportajı okuyanlara ve blog dünyasına bir mesajın var mıdır?


AÇ: Öncelikle röportaj için teşekkür ediyorum. Röportajı sonuna kadar okuyanlar olmuşsa onlara da teşekkür ederim. Blog dünyası çok özel bir dünya. Türk medyasına göz attığınızda ve akabinde kendisini kanıtlamış bir çok bloga baktığınızda arada inanılmaz farklar görülecektir. Göreceksiniz ki, gazeteler ve medya bir şeylerin peşindeyken, ortalığı germenin, daha çok satmanın, futbolun güzelliğini yok etmenin peşindeyken, şerefsizce yapılan masa başı haberlerinin ve yalan haberlerin peşindeyken, bu yönüyle insanları doğru haber alma hakkından mahrum edip hak etmedikleri para ile karınlarını doyurmanın peşindeyken, bloglar onların aksine futbolun ve sporun ne kadar güzel olduğunu, futbolun o kadar basit olmadığını gösteriyor. Müthiş bilgi birikimleri ve gözlemler yer alıyor. Sonuçta bloglarda para denen şey değil, samimiyet ve ilhamları paylaşmak söz konusu. Bu birikim ve gözlemleri yansıtan blogları, misal bir Flying Dutchman Fırat Topal’ı 20-30 gazeteye, bir çok şerefsiz spor yazarı müsveddesine değişmem. Bu kadar basit ve öz..

Bir de blog dünyasının iyi tarafı herkesin söyleyecek bir şeyi olması. Misal bu aralar bazı reklamlar görüyorum. Blog Ödülleri 2010 yarışması muhabbetine şahit oldum. Bence bu tür şeyler gereksiz. Çünkü blog platformu bir yarış platformu değil. İnsanların söylemleri var. İlhamları var. Ve insanoğlunun bu arenadaki ilhamı bir yarış atı değildir. Olmamalı da!

Saygılarımla..

Çok güzel röportaj oldu.Çok teşekkür ediyorum tekrar. Eleştrileri de dikkate alacağız. :)

4.17.2010

Biten Deplasman işkencesi ve Şampiyonluk Ateşi !


Galatasaray bu akşam Manisa'da Manisaspor'u Keita ve Baros'un golleriyle 2-1 mağlup etti. Deplasman galibiyetini en son 19. haftada alan Galatasaray takımı sonunda bu uğursuzluğa son verdi. Maç boyunca geçen haftaki protesto etkilemiş gibi geldi bana. Son dakikalarda bile prese devam etti.

30.hafta Galatasaray için bir dönüm noktası olabilir. Zira yarın derbi var. Her türlü sonuç artık yararlı olabilir. Beşiktaş kazanırsa potadaki takım sayısı 4'e çıkacak. Fenerbahçe yenerse potadaki takım sayısı 3 olacak. Berabere biterse yine 4 takımın umudu sürecek ama Galatasaray adına büyük bir umut olacak. Bursaspor için de beraberlik müthiş skor olabilir. Tersi düzü belli olmayan bir ligimiz var. Yani iki hafta sonra Bursa'yı üçüncü bile görebiliriz.

Arda'nın hareketi

Arda'yı tribüne çağıran taraftara karşı biraz soğuk davrandı. Kırgındı. Şimdi Arda eğer kırgınsan hafta içi neden taraftar haklı dedin ? Dediysen bugün niye soğuk davranıp devam ettiriyorsun bu yanlışı? Tamam haklıdır ama bir takım kaptanı takım içindeki huzuru sağlayabilmeli , yaraları sarabilmeli. Kaptan bunu yapmamalıydı.

Rijkaard'ın Arda için söylediği " Yüksek bir ağaçsanız , daha fazla rüzgar alırsınız" sözüyle yazıyı bitiriyorum.

4.16.2010

Neyi Bekliyorsun TFF ?



Süper Lig'de 30. hafta mücadeleleri başlıyor bugün. Bursaspor-Antep , Manisaspor-Galatasaray , Fenerbahçe - Beşiktaş , Antalya-Denizli , D.Bakır-Kayseri gibi çok önemli mücadeleler var. Şimdi benim anlamadığım şeyler var.

Bugün ki Bursa maçı derbinin havasını en üst seviyede etkileyecek. Yarın ki Galatasaray maçı derbiyi etkileyecek. Küme düşme mücadelesinde Denizlispor'un,Diyar'ın durumu kritik. Hala neden aynı saatte başlatmıyorsunuz böyle kritik maçları ? Başlatın tüm etkileyen maçları aynı saatte bi şampiyonluk havası gelsin lige. Anca Demirören ile mesajlaşın...

Bu arada haftanın programı da şöyle:

16 Nisan 2010
Bursaspor - G.Antep 20:00
17 Nisan 2010
İstanbul BB - G.Birligi 15:00
Manisaspor - Galatasaray 19:00
18 Nisan 2010
Sivasspor - Ankaraspor -:-
Ankaragücü - Eskişehirspor 15:00
Diyarbakırspor - Kayserispor 15:00
Antalyaspor - Denizlispor 15:00
Fenerbahçe - Beşiktaş 19:00
19 Nisan 2010
Trabzonspor - Kasımpaşa 20:00

4.15.2010

Gece Sonu Resimleri # 1



Rijkaard ve Kobe Bryant... Barcelona'da buluşmuşlar. Kim bilir belki bir gün Yao Ming'i falan Ali Sami Yen'de görmek isteriz. :)




Bu da Milli Okçumuz Bülent Kaptan. :)

İyi geceler...

4.14.2010

Rijkaard'ın devrimi olacak mı?



Şimdi Caner diye bir arkadaşımla konuşuyorduk. Kadroyu aradık baya bi hatta yazmayacaktık yazıyı tam blogluk konu deyince, yazayım dedim.

Bölge bölge değerlendirelim Barcelona'ya Rijkaard'ın geldiği ilk seneyi. Kalecilerden başlayalım.


Kaleciler : Roberto Bonano (33), Reçber Rüstü (31), Albert Jorquera(24), Robert Enke(26), Victor Valdes (21)

Rijkaard önce Rüştü tercihini yapıyordu. Bunun sebebi Laporta'ydı. Seçim kozuydu Rüştü zamanında koskoca Barcelona'nın. Bir kaç maç oynadı olmadı , hata yaptı. Kaleyi genç Valdez'e verdi.

Defans : Pedro Alavarez Mario(21), Rafael Marquez(24), Michael Reiziger(30), Carles Puyol(25), Oscar Lopez(23), Patrick Andersson(32), Presas Oleguer(23).

Defans oyuncuları genelde gençmiş. Marquez ve Puyol hala takımda. Bunun sebebi teknik ve ruh sahibi olmaları. Galatasaray'da şuan kim var teknik ? Neill hadi biraz da Emre Güngör ve Hakan Balta.

Orta Saha : Edgar Davids (30), Andres Iniesta(19), Lopez Gerard(24), Philip Cocu(33),Xavi(23),Thiago Motta(21) , Ricardo Quaresma(20) , Giovanni Van Bronckhorst(28), Ramon Ros(22), Martinez Luis Enrique (33).

Orta saha oyuncuları da yaşlılığa kaçmış ve biraz da denenmiş. Mesela İniesta,Motta,Quaresma,Ramon Ros bu oyuncuları denemiş Rijkaard. Davids,Cocu , Enrique gibi isimlerin arkasında oturmuşlar bazen de oynadılar tabii ama boş durmamışlar. Bugün ki kadroda İniesta ve Xavi hala takımda ve dünyanın en iyi ikilisi desek yalan olmaz.

Forvet : Garcia Dani(20), Garcia Gabri(24), Javier Saviola(22),Ronaldinho(23),Patrick Kluivert(27), Marc Overmars (30).

Oldukça iyi bir forvet ekibi var bence. Tabii bize böyle geliyor ama Rijkaard için böyle değil. Bu oyuncuların hiç biri kalmadı. Kluivert ve Overmars futbolu bıraktı. Overmars Barcelona'da bıraktı yanılmıyorsam... Ronaldinho ile sorunları vardı.

Şimdi bi dikkat ediyoruz. Yolladığı genç oyuncuları buradan çıkartın bakın hiç biri gittiği yerde başarılı olamamış. Yani Barcelona yollamakla hata yaptı sözü yok lugatlarda. Kalanların ne yaptığı ortada. Xavi,Puyol,Iniesta-Valdez bunlar şuan Barca'nın iskeleti. Daha sonraki sezonda transferleri oldu Rijkaard'ın. Ona girersek baya uzayacak.

Yazdıklarımın amacı şu , Rijkaard gitsin diyenler için bir yazı bu. İlk geldiği sene bir marka takımı ve o ülkenin futbolcu yapısını anlamaya çalışır. Bu kadro kötü bir kadro mu ? Asla ama düşünün bu kadroyla Barcelona bi ara 13-14. sıralarda geziyordu. Takım oturdukça iyi oldu ve ikinci bitirdi ligi. Şimdi ilk senesi dolmak üzere RJ'nin. Takımı artık daha iyi tanıyor. Deneyebileceklerini denedi.

Transfer için Ayhan, Emre Aşık , Kewell gibi isimleri yollayacağını düşünüyorum. Gençler için şahsi kanaatim ben artık Emre Çolak'tan , Çetin Güngör'den , Berkin'den çok çok umutluyum. Önümüzde İniesta'yı , Valdez'i yaratmış bir adam var. Emre Çolak gibi adamların yetişemeyeceğini kim söyleyip , garanti edebilir ? Hani bu yazı Ahmet Çakar'a , Serhat Ulueren'e kapak olacak nitelikte ama nereden görecekler de okuyacaklar değil mi ?

4.13.2010

Mondi'nin Vefası...



Polonya'da elim bir kaza oldu geçenlerde. Polonya başbakanı Kacinski ve diğer devlet büyüklerinin uçağı Rusya taraflarında düştü. 80 küsür ölü vardı maalesef. Nur içinde yatsınlar.

Bundesliga'nın ve Alman Milli Takımı'nın Polonya asıllı futbolcusu Lukas Podolski önümüzdeki maça siyah bantla çıkmak istediğini belirtmiş ve federasyondan bir izin çıkarmış. Gelecek maçta Podolski siyah bantla sahada olacak...

Takım arkadaşının bu davranışından yola çıkarak eski Galatasaraylı kaleci Mondragon da Özhan Canaydın için siyah bantla çıkmak istediğini belirtmiş ve başvuru yapacakmış Alman Federasyonuna.

Böyle yabancılar istiyoruz sanırım. Mondragon çok acayip bi kaleciydi. Farklı bir sinerjisi , enerjisi vardı. Anfield Road'daki 0-0 biten Liverpool maçını unutmam. Ne toplar çıkarmıştı. O gittikten sonra olmadı sanki. Onun gibisini de bulur muyuz? ...

İspanya'dan ...



Guardiola ...



Victor Valdez ve Reina. Gençlik yıllarından bir fotoğraf. Şu meşhur Puma tişörtünü sadece Türkiye'de ünlü sanardım meğer küresel bir tehlikeymiş.

4.12.2010

İnanmış 10'lar.



Geçen hafta sınavım nedeniyle Balıkesirdeydim. Şahsen Balıkesirliyim zaten. Şehri bu sene farklı bir heyecan sarmış. Geçen sene de Pursaklar'a elenip İkinci Lig yolunda hayal kırıklığı yaşamıştı. Bu sene iddialı gidiyorlar. Şöyle bi bakalım geçmişine ve bugününe...

Babam anlatırdı ilk 1.Lige yükseldiğinde maçlarına gidermiş. Beşiktaş ile olan bir maçına gitmiş , 0-0 bitmiş. Stad tıklım tıklımmış. O günlerini arıyor Balıkesir şehri. Futbolu isteyen bi şehir olarak pek bilinmez. Çok öyle hani ateşli bir taraftarı da yoktur. Stadı 10 bin kişilik Atatürk stadı. Veledrom da var içinde bu yönden Türkiye'de veledromlu ikinci stad. (Konya Atatürk bir diğeri) 1975-76 sezonunda lige çıktı ve çıktığı gibi düştü. O zamanlar Beşiktaş ile düşmeme mücadelesi vermiş. Fakat çeşitli oyunlarla kaybettiği söylenir. Şehir efsanesi midir nedir bilmiyorum tabii. :)



Gelelim bugüne. Önce Play Off oynamaya hak kazandı ilk yükselme grubunda. Rahat bi grupta oynadı ve yüksek performans gösterdi çok az gol yedi , çok attı haketti kesinlikle. Ezeli rakibi Bandırma ile klasmana yükselmeye hak kazandı. Klasmanda yine Ban-Ban ile aynı gruba düştü. Şuan 26 puanla liderler ama arkalarında iki tane çok güçlü takım var. Kırıkhan ve Bandırmaspor. Kalan 5 maçı var. Kritik bir Kırıkhan deplasman maçı var bu belirleyici olacak Balıkesir için.

Öte yandan. Şehir bambaşka bir havaya bürünmüş. Billboardlarda maçlara davet resimleri. Çarşılarda devasa bayraklar... 10'lar ve 10kolikler inanmışlar. Bir Balıkesirli olarak gönlüm Balıkesirspor'da. :)
Başarılar Bal-Kes !

4.11.2010

Seni Kim Protesto Edecek ?



UltrAslan'ın protestosu vardı maç öncesi ve ilk yarının çoğunluğunda. İlk 5 dakika sustu tüm stad. Aslında bu planlanan bişeydi. Bu kadarına bizde tamam diyebilirdik ama uA kantarın topuzunu kaçırdı. Tezahüratı dillerine pelesenk ettiler. O tezahürat ,

Kimisi gece alemlerinde, kimisi sinema peşinde.
Galatasaray ruhu yok hiçbirinde, düşmüşler paranın peşine.
Söyleyin çok mu birşey istedik, formanın hakkını ver dedik.
Biz yeri geldi 14 sene bekledik, sizin gibi ruhsuz görmedik.


Şimdi taraftar vardır. Kimisi profesyoneldir , kimisi işte böyle amatör ruhludur. Şampiyonluğa gidilecekse yine bu oyuncularla gidilecek sen kalkıp bu oyuncunun moralini bozarsan , hiç birşey alamazsın. Aferin size protesto ettiniz , Galatasaray Fan Peyç de arkanızda , bravo !

Sizi nasıl protesto edeceğiz bilmiyorum. Arda Turan'ın bu sezon yaptıklarınızı unuttunuzda mı protesto ediyorsunuz? Leo Franco'nun yaptığı hatayı Cech yapıyor , Valdez yapıyor ama yoook sizin Fenerbahçe maçıyla sezonunuz bitti. Ne denilebilir ki... Arda ile kiralık Jo'yu bir tutan zihniyeti yazmaya acıyorum. Hadi açın KanalTürk'ü Ahmet Çakar'ın söyledikleriyle kendinizi tatmin edin.



Maç için çok fazla not yok. Açık oynayan ve zayıf ekipleri çok kolay açıyor ve geçiyor. Lucas Neill ve Baros'u kutlamak gerekiyor. Hele Neill geldiğinden beri müthiş şeyler kattı. Galatasaray'ın en formda iki futbolcusu Neill ve Baros umarım onlarda yuhalanmaz.

4.09.2010

Albert Roca Pujol...




Albert Roca Pujol... Frank Rijkaard'ın sağ kolu. Galatasaray'ın kondisyoneri. Akşam gazetesiyle röportajı vardı bugün gazetede.


Fenerbahçe maçının kasedini izlerken gelmiş röportajı yapan Emin Babacan. Yeni öğrendiği Türkçe'siyle kendimi cezalandırıyorum demiş. Ne kadar hoş. Yıllardır Türkçe konuşmayan Daum'a ders niteliğinde. İletişim kötü , yanına Türk antrenör lazım diyenler için kapak gibi cevap.

İlk öğrendiği şeylerden biri de 'Galatasaray Ruhu' olmuş. Bu ruhu öğrenen kaç yabancı antrenörümüz oldu ? Bir elin parmaklarını geçmez. İspanyol basınının ortaya attığı Buda'yı soruyorlar. Öyle bir cevap geliyor ki tam kitaplık. " Antrenör sağa sola bağırmaz. Onun kalitesi sakinliğidir."

Seneye çok daha iyi olacağız diyor. Sabır istiyor. İşte Galatasaray'ın böyle bir ekibi var. Bu ekibe yumurta mı atmak lazım acaba ?

4.08.2010

Sakatlık Ekibi !




Galatasaray'ın en büyük rakibi yine kendisi oldu bu sezon da. İlk yarıda sakatlanan Galatasaray yıldızları ve transferleri bir türlü takıma dönemedi.

Galatasaray'a gelene kadar hastaneye gitmeyen Linderoth , artık futbol oynamıyor. Yaklaşık üç senede çok çok az maça çıkabildi ve en sonunda futbolu bırakmak zorunda kaldı.

Fenerbahçe maçında ayak tarak kemiği kırılan Baros , normalinden 1.5 ay daha geç iyileşti. Bunun sebebinin yanlış tedavi olması yine sağlık ekibine gözlerimizi çevirmemize sebep oldu.

Kupa maçında sakatlanan Harry Kewell , bugün çıkan haberlerle birlikte en az 2 hafta sonra çalışmalara başlayabileceği belirtiliyor. Kewell'ın kendi doktoru tarafından muayene edildiği söyleniyor ve kulüp doktorlarının sadece kontrol ettiği söyleniyor.

Barış ile birlikte gelen hızlı forvet Serkan Çalık , Galatasaray'a ilk geldiği seneden sonra dikiş tutturamadı. Neredeyse 1 yıl top oynamadı. Gençlerbirliği'ne gitti ve orada sorunsuz oynuyor. Gittikten sonra ilk açıklaması da " kulüp doktorlarının yanlış tedavisi" hakkında oldu.

Şimdi bunların hepsi tesadüf mü ? Herşey futbolcuya para vermek de değil , onlara iyi bakabilmek de aynı zamanda. Hiç ağlayıp sızlamaya gerek yok. İstiyorsanız Messi'yi getirin bir sakatlanır , 3 ay gelemez bir daha. Ya bu işin içinde başka bişey var yada bu bir iş bilmemezlik.

4.07.2010

Kırılma Noktası !



9.Hafta Fenerbahçe-Galatasaray maçı. Dakika 2. Çok şanssız bir sakatlık hakikatende. Emre'nin bu hareketinden sonra tarak kemiği kırılan Baros yaklaşık 3 ay forma giyemedi. Maç içinde Nonda oyuna girdi ve Baros'un yapacağını yapamadı. Ağır Nonda Fenerbahçe defansı arasında kayboldu gitti. İleride top tutamadı ve yenilgi serisine bir yenisi daha eklendi.

Aslında kırılma noktası bu kırık oldu Galatasaray için. Çok istikrarlı bir görüntü çizen Baros , 3 ay oynamayacaktı ve elde kalan Nonda vardı. O da bir iki maçta sakatlanınca işler tersine döndü. Yönetime eleştriler gelmeye başladı. Forvetsiz maçlar oynamaya başladık. Tüm işleyen düzen bozuldu yani. Baros'lu haftalara kadar 7 Galibiyet, 1 Beraberlik ve 1 Mağlubiyet almıştık.Devre arası geldi Galatasaray forvet arıyordu. Jo ile anlaşıldı, Giovani getirildi. Avrupa'da oynayacak forvetimiz kalmadı. Üstüne Jo gelir gelmez sakatlandı.Bildiğiniz Cenabetlik vurdu Galatasaray'ı.

Şimdi biraz halamıza bıyık takalım. Baros sakatlanmasa forvet alınmayacaktı. Belki tek sorunumuz olan orta sahaya bir takviye yapılacaktı. Tüm düzeni bozan bu sakatlıktır. Suçlu sensin şans ! Git başımızdan artık sakatlık belası !

4.05.2010

Tünelin Sonu...



Tünelin ucu karanlık. Evet maalesef aynen böyle. En güçlü aday olarak girdiği sezona geçen sene ki gibi erkenden havlu attı. Tabii futbol bu matematiksel olarak şans sürer ama oynanan oyunda bir ışık yok. Rijkaard bu maçta Ayhan-Barış-Sarp-Topal dörtlüsünü birden oynattı. Ayhan sol açık gibi oynadı ama yine yardım etti. Sonuç ortada...

Şimdi Rijkaard'a istifa diyenler var. Yahu arkadaş niye istifa? Elano kötü dediniz oynatmadı. Jo iyi değil dediniz oynatmadı ki zaten ikisi de hafta içi antrenman yapmadı. Orta saha koşmalı dediniz 3 adam koydu , üçü de koşuyor. Barış keza en büyük yeteneği koşmak. Leo Franco'yu kes dediniz , kesti. Daha ne ? Ne istiyoruz Rijkaard'dan ? Bırakın artık adamın yakasını da sahadakilere bi bakın.

İlk yarıda oyunu forse eden taraftı Galatasaray. O üçlü orta saha sorunsuz işliyor hatta hızlı pas trafiğiyle etkiliyordu. Meğerse sadece 45 dakikalığına kandırmışlar bizi. İkinci yarı tamamen oyunu kendi yarı sahasında kabul eden ve koşmayan Galatasaray vardı. Servet'in pas hataları , Barış'ın gereksiz hareketleri , M.Sarp'ın dolanması golü getirdi Sivasspor cephesine. Ne oldu şampiyonluğa elveda dedi desek hiç yalan olmaz. Artık kalan 6 maçını kazansa da çok zor. Yine de kazanıp en üst noktada bitirebiliriz.

Bir nokta da Rijkaard'ın tartaklanmasına. Sivasspor kulübesindeki paltolu adam Rijkaard'ın kaşkolundan , boynundaki bilgi kartından çekti. Rijkaard'da doğru okuduysam 'Fuck Off' deyip geri döndü. RJ'ye yapılan Ne kadar ayıp ! Ne kadar çirkince bişey. Kesinlikle yaptırım uygulanmalı. Gereken her türlü süreç başlatılmalı o yetersizle ilgili.

Yazacak bişey yok. Ben Rijkaard'ın arkasındayım hala. Biz ona istediğimiz takımı kurduğumuz vakit işler tamam olacak. Servet ile , Barış ile, böyle takoz futbolcularla Total Futbol istiyoruz. Yazık, çok yazık !

4.04.2010

Kaybolan heyecan ! { FB - Kayseri}




Öncelikle Fenerbahçe-Kayserispor maçında seyirciyi övmek lazım. İnanılmaz bir hava yaratıyorlar, baskı yaratıyorlar. Futbolcularda hakemin üstüne gelerek seyirciyi arkasına alıp ona da baskı uyguluyorlar. Bu etik veya değil bilmiyorum ama bana göre mantıklı. Her takım bunu yapabilir...

Güiza sakatlandıktan sonra Gökhan Ünal oyuna girdi ve bu değişiklikle anladık ki Semih-Daum arasında ciddi anlamda bir sıkıntı var. Açıkçası artık Semih'in Fenerbahçe'den ayrılacağını düşünüyorum. Nereye gider ne yapar bilemeyiz ama kaliteli golcü olduğuna şüphe yok.

Kısaca maça bakarsak aslında konuşulacak pek bişey yok. Baştan sona Fenerbahçe'nin elinde giden bir maç oldu. Kayserispor diri oyununu ve heyecanını kaybetmiş. Bunun sebebi olarak Tolunay hocayı görüyorum. Sezon sonu gidecek olması sanki bezdirmiş onu. Maç sonunda röportajda da hakem hakkında soru sorulduğunda gayet bezgince cevap verdi. Ne yordu onu bu kadar hala aklım ermiş değil. Sezon sonu için bir dipnotu da ekleyelim. Kayserispor Şota'ya teklif götürmüş. Az Alkmaar'da antrenörlük yapıyor şuan, herhalde büyük ihtimal anlaşacaklardır.

Maç Notları :


Hakemler: Yunus Yıldırım, Adil Sinem, Ekrem Kan

Fenerbahçe:
Volkan Demirel, Gökhan Gönül, Lugano, Bilica, Andre Santos, Mehmet Topuz, Selçuk, Emre, Özer, Alex, Güiza (Dk. 28 Gökhan Ünal)

Kayserispor: Souleymanou, Hakan, Serdar, Aydın, Toledo, Abdullah, Shawky, Saidou, Mehmet Eren, Troisi, Makakula

4.01.2010

Beşiktaş'ın Gençleri { Serdar Özkan }



Beşiktaş'ta dün 5 oyuncuyla -Yusuf,Rüştü,Toraman,İnceman,Üzülmez- sözleşme imzalandı. Beşiktaş vizyonuyla açıkçası beni çok şaşırtıyor. Zira Yusuf'u hala neden kadroda tutarlar anlamış değilim. Değerlendirilemeyen gençleri yazı dizisiyle aktaracağım tek tek. Neyse ilk konumuz Serdar Özkan ...

Serdar Özkan Jean Tigana tarafından Beşiktaş'a tekrar kazandırılan bir futbolcu. Kürdancı Tigana onu Samsunspor'a yollanmış daha sonra göreve gelen Ertuğrul Sağlam 11'de şans vermeye başlamış. Aslında daha önceleri de Del Bosque şans vermişti Serdar'a. Yani yabancı hocalar sanki farklı bişey görmüş.(Ertuğrul Sağlam haricinde)

İlk olarak Şampiyonlar Ligi ön elemesinde Sheriff maçında ön plana çıktı ve Türk futbolseverleri çok heyecanlandırdı. Ancak o sezon baya parlasa da bugüne kadar ki performansıyla hayal kırıklığına uğrattı hepimizi. Uğrattı ama ona gereken şans veriliyor mu? Biz Türk halkı hemen herşeyi bi an önce olsun istiyoruz , sabır sıfır. Hemen oyuncu oyuna girsin ve maçı kurtarsın istiyoruz. Rijkaard ile yeni bir ekol içine giren Galatasaray aynı zamanda bir sabır sürecinin de içinde. Bu sabır sürecine Serdar Özkan da eklenmeli mi? Benfica ve Porto isimleri geçti ama ben sanmıyorum öyle bi durum olduğunu. 31 Mayıs 2010'da sözleşmesi bitiyor ve Beşiktaş ile de anlaşacak gibi gözükmüyor şimdilik. Bence Galatasaray'ın bu sürecine eklenmeli...



Serdar'ın olumsuz yanları da var. İlk olarak gece hayatı. Bir kaç resmi vardı elinde puro ile. Bunlar düzeltilmeyecek şeyler değil. Kariyeri iyi yönetilirse bunlar aşılabilir. İkinci yetersiz yanı son vuruşları. Beşiktaş taraftarını delirten unsur. Hafta sonu Eskişehir maçında da son vuruşları iyi yapamadı. Mesela ilk yarıdaki Galatasaray maçında da çok kaçırdı. Olabilir bu da halledilemeyecek bişey değil. Oyuncu genç , öğrenmek için önünde çok yılları var. Frank Rijkaard ve Neeskens gibi iki ekol bu genci değerlendirebilirler.

Giovani için deniyor ya "hiç bişeyi yoksa önünde 10 senesi var" diye. Bence Serdar için de durum aynen böyle.

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails