Batı Kanada’nın en büyük şehri Vancouver geçtiğimiz ay içerisinde 21. Kış Olimpiyatları’na ev sahipliği yaptı. 82 ülkeden 2700 sporcunun katıldığı organizasyon görkemli bir açılışa sahne olduğu gibi, aynı görkeme sahip bir kapanışla sona erdi.
Olimpiyatların açılışında heyecanın ve coşkunun doruk noktasına çıkan en önemli anlardan birisi olimpiyat ateşinin yakılmasıdır. Olimpiyat ateşinin simgesel anlamından öte benim zihnimde farklı anlamları vardır.
Radu Mihaileanu’nun “Train de Vie” adlı filminde Nazi soykırımından, kendi imkanlarıyla aldıkları bir trenle kaçmaya çalışan Yahudilerin öyküsü anlatılır. Yine kendileri gibi kaçmaya çalışan “çingeneler” ile bir araya geldikleri ve onlarla bir ateş etrafında toplanıp karşılıklı müzikleriyle atıştığı sahnede, ortada yanan ateşe benzetirim olimpiyat ateşini. Pek çok sorunları olan bu insanların sorunlarını bir nebze olsun unutup; kültürel,dinsel ya da felsefi açıdan düşüncelerini ve yaşam tarzlarını bir araya getirip, beraber eğlenebilecekleri, dans edebilecekleri veya şarkılar söyleyebileceklerinin bir sembolüdür bu ateş aslında. Farklılıklar arttıkça bu ateş büyür esasında. Tıpkı olimpiyat ateşinin etrafına toplanan insanlar gibi. Pek çok farklılık taşıyan günümüz insanının sportif ruhun etrafında bir araya gelmesi etkileyicidir bu açıdan bakarsak. Zaten olimpiyat töreninin açılışında Kanada’nın şu anda nüfusunun yaklaşık yüzde 4’ünü oluşturan yerlileri önemsemesi ve onlara yaptıkları saygı duruşu da bu çerçevede daha da anlam kazanıyor.
Olimpiyatların bu tarafını bir kenara bırakırsak,Türkiye’den baktığımız zaman olimpiyatların en ilgi çekici kısmı sanırım dağıtılan prezervatifler oldu. Herhangi bir gençlik festivalinde de bu konu önemlidir zira, dağıtılan prezervatif sayısıyla gençlerin hangi eylemlerde ne kadar başarılı oldukları konusunda tespitler ortaya konur. Türkiye açısından oluşan sportif başarısızlıktan çok “seks olimpiyatları” lafına takılıp kalmak oldukça sinir bozucu olsa gerek. Sadece 5 sporcuyla katılabildiğimiz bu organizasyonda kısa bir özet geçmek gerekirse:
- Buz patenci Tuğba Karademir, artistik patinaj bayanlar kısa programda 21. sırada yer alarak, serbest programda yarışmaya hak kazandı. Tuğba Karademir, serbest programda 129,54 puan aldı ve 24 sporcunun yarıştığı müsabakayı sonuncu sırada tamamladı.
- Kayakçı Tuğba Daşdemir, bayanlar dev slalomda 1. turu 63. sırada, 2. turu 55. sırada tamamladı ve genel klasmanda 56. oldu. Daşdemir, alp disiplini bayanlar slalomun ilk turunda yarışa katılmayarak elendi.
- Kayaklı koşu bayanlar 10 kilometrede yarışan Kelime Çetinkaya yarışı 10.33.00'lık derecesiyle 69. sırada tamamladı. Çetinkaya, bayanlar sprintte 10.28.15'lik derecesiyle elemede ilk 30 sporcu arasına giremeyerek elendi. Çetinkaya 15 kilometre takipte de 48.46.0'lık derecesiyle 61. oldu.
-Kayakçı Erdinç Türksever de Alp disiplini büyük slalomda ilk çıkışını tamamlayamayarak, sıralamaya giremedi. Türksever, Alp disiplini slalomda da ilk turu tamamlayamadı.
- Kayaklı koşu dalında Sabahattin Oglago 15 kilometre serbestte yarışı 13.09.00'lık dereceyle tamamlayarak 95 sporcu arasında 77. oldu.
Vancouver’da Türkiye’yi temsil eden sporculardan her birinin elinden gelen mücadeleyi ortaya koyduklarına eminim. Orada yarıştıkları için bile her biriyle ne kadar gurur duysak azdır. Fakat bu idari anlamda yetersizlik ve altyapı sorunları olduğu gerçeğini değiştirmiyor. 3’ü altın olmak üzere 15 madalyayla dönen Rusya’nın bunu başarısızlık olarak addetmesi ve Rusya Olimpiyat Komitesi başkanı Leonid Tyagachyov’un tüm sorumluluğu üzerine alarak istifa etmesi sanırım sporda bir gelenek oluşturabilmiş ülke olmanın gerçeği. 2006’da da Rus kamuoyundan ciddi eleştiriler gelmişti özellikle buz hokeyi ve artistik patinajdaki sonuçlarla ilgili. Bu tekrar edince, istifa olması kaçınılmaz oldu Rusya olimpiyat komitesi adına. Rusya’nın Sovyetler döneminden gelen başarılı sporcu yetiştirme geleneğinin ve bunu Amerika’yla rekabet haline getirdiklerinin elbette farkındayım. Fakat Türkiye’nin başarı kriterlerini ve spora bakışını göz önüne alınca, sporda gelişmişlik bir kenara emekleme çabalarından uzunca bir süre daha kurtulamayacağız gibi gözüküyor. Belki gerçek bir “seks olimpiyatları” olsaydı daha fazla ilgimiz olurdu!
0 yorum:
Yorum Gönder